Çocuklarımızla Sağlıklı İletişim

Her anne baba için çocuğu ‘en özel’ çocuktur, o güne kadar görülmemiş ‘en güzel’ çocuktur. Üzer, ama o bir gülünce her şeyi unuturuz. Yorar, ama ona bir şey olmasın diye dünyayı sırtımızda taşırız. Çaresiz bırakır bazen, hissedilmemiştir böyle çaresizlik o güne dek. Bazen güldürür, bazen ağlatır; bazen ‘biraz sussa da başımı dinlesem’ dedirtir, ama uyuyunca özlenir. ‘sağlıklı olsun yeter der ağızlar, ama gönüller daha fazlasını ister… Boynuz kulağı geçsin der yürekler…

Çok sevdiğimiz, en değerli varlığımız çocuklarımızı en iyi yetiştirmek hepimizin hayalidir. Çocuklar ona söylediklerimizden çok yaptıklarımızı izler, onları model alır. Anne babaların çocuklarına yapacakları en büyük iyilik, birbirlerini sevmeleridir. Unutmayın Sevgi ortamında, konuşabilen paylaşabilen öfkesini kontrol edebilen anne babalarıyla büyüyen, aile içinde sevildiğini anlaşıldığını ve kabul gördüğünü hisseden çocuklar daha kendine güvenli bireyler olarak yetişirler.

Çocuğa sevgimizi gösterebilmek

Çocuğumuza sevgimizi gösterebilmek pahalı oyuncakları almak değil, ne kadar işimiz olursa olsun günde yarım saati başka bir şeyle ilgilenmeden onunla birebir özel zaman geçirebilmekle olur. Bu şekilde sevgi ve ilgi depoları dolan çocuklar daha sonra konulan kuralara daha kolay uyabilir, bizimle ve çevreyle daha iyi ilişkiler kurabilir.

Kuşkusuz her anne baba çocuğunu sever ancak bu sevgiyi gösterebilme düzeyi farklıdır. Eskiden anne babalar sevgisini fazla göstermiyordu, ayıp sayılıyor veya çocuğun şımaracağı düşünülüyordu. Şimdi ise çoğu anne baba çocuğumuz bizim sıkıntılarımızı çekmesin, daha özgüvenli olsun diye bunun tam tersini yapıyorlar. Sevgisini abartılmış şekilde gösteren, elinde kaşıkla çocuğun peşinden koşan, aşırı koruyucu, çocuğun isteklerini üzülmesin kırılmasın diye hemen yerine getiren anne babalar, evde çok rahat hatta astığı astık kestiği kestik ama dışarıda güvensiz, çekingen, kendini ifade edemeyen, ailesinden ayrılamayan bir çocuk yetiştirebiliyorlar. Anne babanın aşırı koruyuculuğunun sebebi kendi endişe ve korkularıdır. Ben beslemezsem yeterince beslenemeyecek, ben korumazsam ya da uyarmazsam kendini koruyamaz, düşecek, hasta olacak, zarar görecek diye düşünmeleridir. Aslın da bu aşırı koruyuculukla farkında olmadan çocuklarına verdikleri mesaj ‘ben olmadan sen kendini koruyamazsın, çevre hiç güvenilir değil, her an başına kötü bir şey gelebilir’ dir. Küçük çocukların yeni şeyler öğrenmeye, yeni beceriler kazanmaya isteklidir. Erişkin gibi olma çabası vardır, verilen işi yeterlilik keşif duygusu ile yaparlar. Bu istek ebeveyn tarafından desteklenmezse kaybolur Çocuğunuza her şeyi hazır olarak vermeyin, “nasıl olsa okula başlayınca bir sürü sorumluluk alacak, şimdiden bıktırmayalım” diye her işini siz yapmayın, çocuğunuza mümkün olan en erken yaşta yapabileceği işler verin. Kendi kendine başarma duygusunu tadacağı fırsatlar vermek, çocuğun özgüveninin gelişmesi açısından çok önemlidir. Gerçek sevgi çocuğun her şeyini kolaylaştırmak değil, çabalarına saygı göstererek gelişmesine, hazırlanmasına, zorluklar karşısında kendine güvenmesine imkan sağlamaktır.

Çocuğumuzla empati kurabilmek

Empati bir kişinin kendisini karşısındakini yerine koyarak olaylara onun bakış açısıyla bakması, o kişini duygu ve düşüncelerini doğru olarak anlaması ve bunu ona iletmesidir. Çocuğumuz bize, ağlayarak, gülerek, üzgün, suskun ya da heyecanla yanımıza geldiğinde ‘şimdi ne söylemeliyim, yapmalıyım’ yerine ‘ben çocuk olsaydım ve annemin karşısına bu duygularla gitseydim, onun bana ne söylemesini ya da ne yapmasını isterdim?’ diye düşünerek bir yaklaşımda bulunursak çocuğumuzla empatik bir ilişkiyi başlatmış oluruz. Üzgün, korkmuş bir çocuğa, ‘bunda üzülecek, korkacak ne var’ demek hiç de empatik değildir, çocuğun korkusunu veya üzüntüsünü geçirmeyeceği gibi ‘annem babam beni hiç anlamıyor’ diye düşünmesine neden olur.

Ödevinden kötü not almış üzgün görünen bir çocuğa “ben sana söyledim, baştan savma yapmışsın, son ana bırakıyorsun” demek yerine “üzgün görünüyorsun, bir sonraki ödevinden iyi not alabilmek için neler yapabilirsin bunu konuşabiliriz’’ hem çocuğumuzla ilişkimizi kuvvetlendirir, birlikte çözümü konuşabilir, çocuğun hatalarını birer öğrenme fırsatına dönüştürebiliriz.

Anne babanın en sık yaptığı hatalar

  • Sınır koyamamak … defalarca yumuşak bir şekilde hayır demek, ikna etmeye çalışmak… bu durumda çocuk istediği işi yapmaya devam eder.
  • Katı sınır … sürekli kontrol altında tutmak, en küçük hatasına bile müdahale etmek, sınırların çocuğun bazı şeyleri denemesine keşfetmesine izin vermeyecek kadar dar olması.
  • Disiplin var ancak nerede, ne zaman uygulanacağı belli değil (süreklilik, tutarlılık yok!)
  • Anne babanın işbirliği yok. Babanın ‘hayır’ dediğine anne ‘evet’ diyor
  • Acındırma “beni çok üzüyorsun, sizin yüzünüzden hasta oldum” demek veya bağırmak, küsmek, babaya söylemekle tehdit, sürekli haydi demek, sürekli söylenmek, tartışmayı uzatmak…
  • Çocuklar bir sıkıntısını paylaştığında genellikle ebeveynler mantıklı açıklamalarda bulunur, nutuk çeker, akıl verir, hemen bir çözüm önerirler. Çocuklar özellikle sıkıntılı olduklarında, endişeliyken, kaygılıyken bu tür açıklamaları dinlemezler. Ayrıca bu öğütleri daha önce duymuşlardır ve zaten bildikleri şeyleri yeniden duymak hoşlarına gitmez, hatta öfkelenebilir. Hemen çözüm önermek çocuğun sorun çözme becerisini kısıtlar. Ebeveyn farkında olmadan çocuğa ‘benim yardımım olmadan sorunlarını halledemezsin’ mesajını vermiş olur.

Etkin dinlemek

Çocuk bir sorununu paylaştığında ebeveyn en önemli yapması gereken şey etkin dinlemektir. Yani çocuğun ne söylemeye çalıştığını duygusunu anlamaya çalışıp ( empati kurmak) , söylediklerine ayna tutarak ona iletmek.

“kardeşim beni deli ediyor, yine eşyalarını karıştırmış” diyerek

Kardeşinden yakınan bir çocuğa ebeveynler sıklıkla ‘sen de odanı kapalı tutsaydın’, ‘o daha küçük anlamıyor, idare ediver’, ‘ben toplamana yardım ederim’ gibi yanıtlar verirler. Böyle bir durumda ebeveyn ‘eşyalarını karıştırdığı için kardeşine kızıyorsun’ şeklinde yanıt vererek etkin dinleyebilir. Bu yanıt, çocuğa kardeşine olan öfkesini dile getirebilme fırsatı verir. Bu da öfkenin şiddetini azaltır.

Ebeveyn başlangıçta kendi çözümünü yargısını ve yorumunu değerlendirmesini iletmez. Çocuğun duygularını tam olarak açmasını yardımcı oluruz. Dile getirilebilen duygu azalır. Etkin dinleyebilen ebeveynlerin çocukları da ebeveynlerini daha iyi dinler. Bundan sonra eğer çocukta istiyorsa birlikte çözüm bulma aşamasına geçilir

‘Ben’ dilini kullanabilmek

Ebeveynler çocuklarının beğenmedikleri, onaylamadıkları, kendilerini ya da başkalarını rahatsız eden davranışları karşısında onlara uyarılarda bulunur. “bunu yapmamalısın, çabuk hazırlanmalısın, yaramazsın, çocuk gibi davranıyorsun’’ gibi. Tüm bu uyarıların ortak noktası ‘sen’ dilini kullanarak yapılmış olmalarıdır. Bu şekilde iletişimde çocuk öfkelenir ve direk savunmaya geçer, bizi dinlemez.

‘Ben’ dili kullanılarak yapılan uyarılar ise anne babanın çocuğun uygun olmayan davranışı karşısında ne hissettiğini iletir. Örneğin ‘eşyalarını kapını girişine koyduğunda öfkeleniyorum, çünkü ayağım takılıyor ve düşecek gibi oluyorum.

…yaptığında(davranışı tanımı) …hissediyorum(ebeveynde yaratığı duygu) Çünkü … oluyor (davranışın ebeveyn üzerinde somut etkisi) Yapma derken nedenimiz yoksa davranışı değiştiremeyiz.

Çocuğunuza etkili sözel mesaj vermek istiyorsanız

  • Çocuğun yanına gidin uzaktan seslenmeyin
  • Normal kararlı ses tonu, ciddi ifade ile konuşun (bağırmak kızmak yalvarmak yok!)
  • Ben dili kullanın
  • O anki davranışa odaklanın genelleştirmeyin
  • Basit cümlelerle net mesajlar verin
  • Gerekirse söylediğinizi tekrarlatarak doğru anlaşıldığınızdan emin olun.

Ebeveyn çocuğunun istediği gibi olmasın ister. Ancak çocuklar istediğin gibi değil yetiştirdiğin gibi olur. Söylediğimizden çok yaptıklarımızı örnek alır. Bu nedenle ebeveynler de birbirlerine çevreye davranışlar ile çocuklara örnek olmalıdır. Sağlıklı toplumlar ancak sağlıklı ailelerde kazanılabilir.

Bunlar da İlginizi Çekebilir